İnsan sosyal bir varlıktır ve diğer insanlarla ilişki kurmak zorundadır. Antropologların yaptığı çalışmalarda yaşamını tek başına geçirmek zorunda olan hiçbir insan topluluğuna rastlanmamıştır. Evrimsel açıdan bakıldığında diğer canlılara oranla daha çelimsiz ve güçsüz olan insanın hayatta kalalabilmesi için diğer insanlarla iletişim kurması gerektiği, iletişim kurduğu oranda da beyin gelişimini arttırdığı söylenebilir. Yani sosyal yaşantı beyin gelişimini desteklemektedir. Ayrıca sosyal yaşamları daha düzenli olan insanlar başarıya daha eğilimlidir. Columbia Üniversitesi'nde çalışan Dr. Schacter bu konuda ilginç çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaların sonuçlarına göre dış dünya ile irtibatımız olmadan yaşayamayız, insan diğerleriyle etkileşim halinde olmak ister. Tv izlemek veya kitap okumak bir şekilde dış dünya ile hayali bir irtibatın oluşmasını sağlayabilir. Yalnızlık insanı telaşa sürükler, insan en çok endişe duyduğu durumlarda birilerinin varlığına ihtiyaç duyar. Bu da bize insan varlığının bugünlere kadar gelmesinde diğer bireylerle etkileşimin ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Kaynak: İnsan Beyni (Robert Winston)
http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1364661399013996
http://journals.cambridge.org/action/displayAbstract?fromPage=online&aid=8023394&fileId=S0959774311000072
19 Ocak 2016 Salı
18 Ocak 2016 Pazartesi
Öğrenmek İçin Yeterince Uyuyun
Düzenli bir uyku sağlığınız ve bilişsel performansınız açısından oldukça önemli. Uyku saati ve süresi düzensiz olan kişilerin düzenli olan kişilere oranla depresyona girme olasılıkları daha yüksektir. Uyku zamanı ve süresi, normal şartlarda 24 saatlik döngüler (sirkadiyen ritim) halinde düzenlenir. Jetlag olsanız da bu 24 saatte bir düzenlen döngü sayesinde bir süre sonra bulunduğunuz bölgedeki diğer bireylerin bu günlük döngüsüne uyum sağlayabiliyorsunuz. Geç saatlere kadar çalışma, dengesiz beslenme ve yanlış zamanda yemek yeme 24 saatlik bu döngüyü ve dolayısıyla uykunuzu olumsuz etkiler. Uyku zamanı ve beslenme saati bilişsel performansınızı olumsuz etkileyebilir. Örneğin; uyumadan önce bir şeyler atıştırmak uzun süreli hafızanın potansiyelini düşürür böylelikle öğrenme süreçleride olumsuz etkilenir.
17 Ocak 2016 Pazar
Rüzgarı Teninizde Hissetmek Canınızı Acıtabilir
Kaynak: Antonıo Damasıo (Descartes'in Yanılgısı)
15 Ocak 2016 Cuma
Duygularınızı Ne Kadar Tanıyorsunuz?
Duygular birçok davranışınızın altında yatan gizli sebeplerdir. Peki davranışlarınızı yönlendirebilen duyguları ne kadar tanıyorsunuz ? Aslında bakarsanız duygular temel olarak birincil ve ikincil duygular olmak üzere ikiye ayrılır. Birincil duygular diğer adıyla erken duygular doğuştan var olan ve hayatta kalmada önemli rol oynayan duygulardır. Bu duygulara zehirli bir yılan gördüğünüzde yada size doğru koşan saldırgan bir köpeği gördüğünüzde hissettikleriniz örnek olarak verilebilir. Birincil duygular beynin evrimsel açıdan eski bölgeleri (amigdala, ön singulat) tarafından düzenlenir. İkincil duygular diğer adıyla yetişkin duygular ise deneyimler sonucunda zamanla oluşur. Bu duygulara ise uzun zamandır görmediğiniz eski iş arkadaşınızı gördüşünüzde yada daha önce birlikte çalıştığınız arkadaşınızın beklenmedik ölüm haberini duyduğunuzda hissettikleriniz örnek olarak verilebilir. İkincil duygular beynimizin evrimsel açıdan eski bölgeri ile birlikte bu bölgelere kıyasla daha yeni olan alanlar ( prefrontal korteks ve somatik duyu korteksi) tarafından düzenlenir.
14 Ocak 2016 Perşembe
Kullandıkça Gelişen Beyin
John Allmans isimli araştırmacı yaptığı bir araştırmada bedenlerinin büyüklüğünden bağımsız olarak, yemiş yiyen maymunların düşünme, plan yapma, duyuların işlenmesi gibi görevlerden sorumlu beyin bölgesinin (neocortex), yaprak yiyen maymunlarınkine oranla daha büyük olduğunu buldu. Çünkü yemiş yiyen maymunların daha zengin bir belleğe gereksinimleri vardır, zira çürük yemişler ve yemişsiz ağaçlar ile karşılaştıklarında ne yapacaklarını düşünmeleri, ne zaman ve nerede yemiş bulabileceklerini hatırlamaları gerekir.Bu maymunların daha geniş olan bu beyin bölgesi gereksindikleri fazladan bellek kapasitesini sağlar. Kısacası beslenme tarzı ve çevresel koşullar beynin bir bölümünü daha fazla çalışmaya itebilir ve daha fazla çalışan bu beyin bölgesi diğer beyin bölgelerine göre daha fazla gelişir. Yukarıda verilen bilgiler insanlarda dahil olmak üzere tüm memeli canlılar için geçerlidir.
Kaynak: Antonıo R. Damasıo (Descartes'in Yanılgısı)
Kaynak: Antonıo R. Damasıo (Descartes'in Yanılgısı)
12 Ocak 2016 Salı
Kazanmak İstiyorsanız Zihinsel Antrenman
Sporda antrenmanın etkisi çok önemlidir. Profesyonel sporcular bile vakitlerinin büyük bir bölümünü antrenman için harcarlar. Antrenman sporcuyu zinde tutmak dışında maç esnasında meydana gelebilecek durumlara hazırlar. Antrenman sırasında beyin öğrenir, çeşitli refleksleri, taktikleri ve problemlere karşı çözüm yollarını antrenmanla kazanır çünkü antrenman esnasında beyinde nöral bağlantılar oluşur ve kişi ne kadar çok antrenman yaparsa o bağlantılar o kadar güçlenir. Burada motor öğrenme mekanizması devreye girmiştir. Oyunu ve kurallarını bilen amatör oyuncu ve profesyonel oyucu arasındaki fark yetenekle birlikte antrenman yapma süresinin ve sıklığının sonucudur. Spor Psikolojisi ile uğraşan psikologlar altın değerinde bir öneride bulunuyor, antrenman yapmak çok önemli fakat fiziksel antrenmanın yanında "zihinsel" antrenman yapmak performansı önemli ölçüde arttırıyor. Son yıllarda bazı spor antrenörleri sporculara bu yöntemi kullandırıyor. Zihinsel antrenman beyinde imgeleme yapma, yani oyun içindeki durumunu hayal etme becerisidir. Yapılan deneysel çalışmalarda zihinsel ve fiziksel antrenman yapanların sadece fiziksel antrenman yapanlara göre önemli ölçüde daha başarılı oldukları gözlenmiştir. Yani daha başarılı olmak istiyorsak, fiziksel antrenmanlarımızı tamamladıktan sonra oyunda nasıl oynadığımızı, rakibe karşı nasıl taktikler geliştirebileceğimizi hayal etmeliyiz, fakat bunu yaparken bunun sürekli bir anrenman olduğunu unutmamalıyız ve tekrar etmeliyiz. Ayrıca bu yöntem uzun süre sakatlık geçiren ve antrenmanlarına devam edemeyen sporcular tarafından da kullanılıyor. Çünkü fiziksel antrenman sırasında oluşan nöral bağlantılar zihinsel antrenman sırasında da oluşuyor ve onlarında tıpkı diğerleri gibi güçlenmeye ihtiyacı var.
Kaynaklar: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/17/893/11201.pdf
Kaynaklar: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/17/893/11201.pdf
Genlerimiz Beynimizi Nasıl Etkiliyor ?
Beynimizin çevresel koşullardan etkilenip değişiklik gösterdiğini hatta beyin gelişimimizin bir kısmının bu çevresel koşullara bağlı olduğunu biliyoruz. Ancak bu durum bütün beyin bölgeleri için geçerli değildir. Yani ne kadar gelişim için uygun bir çevrede yetişirseniz yetişin beyninizin bir kısmını bu çevresel koşullara bağlı olarak geliştirebilmeniz mümkün değildir. Örneğin; beynin korteks kısmının yapısını bir oranda kişinin genomu belirlerken daha büyük bir oranda ise kişinin yaşam sürecinde sergilediği etkinlikler belirler. Ancak beyin sapı ve hipotalamus gibi yaşamsal fonksiyonları (kalp atışı, kan basıncı, vb) sağlayan bölgelerin yapısal özelliklerini kesin olarak kişinin genomu belirler. Kısacası düşünmek, plan yapmak, hayal kurmak gibi kompleks görevlerden sorumlu beyin bölgesinin yapısını büyük oranda çevresel etkinliklerimiz belirlerken bir oranda da genomumuz belirler, fakat kalp atışı, kan basıncı, acıkmak, susamak gibi görevlerden sorumlu beyin belgelerinin yapısını sadece genomumuz belirler.
Kaynak: Descartes'in Yanılgısı (Antonıo R. Damasıo)
Kaynak: Descartes'in Yanılgısı (Antonıo R. Damasıo)
Beynimiz Bizimle Beraber Uyur mu?
Beyin en çok geceleri çalışıyor. Bedenimiz dinlenme halindeyken beynimiz uyanıktır. Gün içersinde onca karmaşık şeyle uğraşırken bile uyku sırasında çalıştığı kadar çalışmıyor. Uyumanın üç temel amacı vardır; öğrenme, düzenleme ve yenilenme. Bilim insanları gün içersinde aldığımız uyarıcıları anlamlandırmak, yeni bilgi ve süreçleri kavrayabilmek, gün boyunca aldığımız verileri hafıza ile ilişkilendirebilmek için uyuduğumuzu söylüyor. Bu sebeplerle bebek ve çocuklar daha fazla öğrenmeye ihtiyaç duyduklarından daha fazla uyurlar. Uyku problemi yaşayan insanların gün içersinde dikkatsiz olmaları, odaklanma ve konsantre olma gibi yeteneklerinin zayıf olması, hafızalarının güçlü olmayıp bir şeyleri sürekli unutmaları beynin uyku probleminden kaynaklı görevini yerine getirememesinden kaynaklanmaktadır.
11 Ocak 2016 Pazartesi
Dokunmak Ne Kadar Önemli?
Dokunma duyumuz sandığımızdan çok daha önemli. Bilim insanları dokunma sırasında oluşan nörokimyasal süreçleri araştırmışlar ve sonuç dokunmanın insanın fiziksel ve zihinsel gelişiminde büyük rol oynadığı yönünde. Anneler bebeklerine dokunduklarında büyüme hormonu salgılanıyor, ayrıca büyüme homonunun azalmasına neden olan beta endorfinde de azalma görülüyor. Dokunma sırasında sakinleşme, güven duygularında artış, streste azalma görülüyor. Beynimiz adeta bunun için kodlanmış gibi, başımızı bir yere çarptığımızda hemen orayı ovma eğilimi gösteriyoruz ya da anneler hemen çocuklarının acıyan yerini öpme davranışı sergiliyor. Bunun nedeni ise acı sinyalleri beyne gittiği anda başka bir sinyalin devreye girmesidir, beyin ikisiyle de ilgilenmek durumunda kaldığından acı hissinin algılanma düzeyi düşüyor.Tüm bunlar dokunma duyusunun ne kadar hayati bir önem taşıdığını ve her sürecin beyinde oluşup bittiğini gösteriyor.
Çin'deki Küçük Ayak Büyük Statü İnancı
Çin kentlerinde 10. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar kadınların sokaklarda dolaşmaları, erkeklerle aynı ortamlarda bulunmaları özellikle soylu iseler hoş karşılanmıyordu. Ayak küçültme işlemi kadınların tek başına yürümesini engellediğinden, onların kente çıkmadığının, dolayısıyla iffetine söz gelmediğinin garantisi olarak kabul ediliyordu. Ayrıca 10. yüzyıl Çin imparatoru Li Yu'nun gözdesi bir cariyenin küçük ayakları ile yaptığı dans Çin insanlarını çok etkiledi. Saray içindeki ve dışındaki kadınlar bu güzel cariyenin, imparatorun gözüne giriş sebebini ayaklarının küçüklüğüne bağlayıp kızlarının ayaklarının büyümemesi için ayak küçültme işlemini gerçekleştirdiler. Bu işlemi 3-5 yaşlarındaki kızlarının ayak parmaklarını kırıp ipekten sargılarla bağlayıp sonrada bu kırık ayakları çok küçük bir ayakkabı içerisinden yıllarca çıkarmayarak yaptılar. Ayakları küçültülen kızlar ise toplumsal estetik yargıların verdiği güç ile bu durumdan şikayet etmiyordu. Bir süre sonra bu inanış moda haline geldi. Bu moda anlayışı zamanla değişti ve ayak küçültme işlemi ile ayaklarını küçülten kadınlar soylu ve cinsel olarak cazibe sahibi bireyler olarak algılanmaya başlandı. Ayrıca ayağı küçültülmüş kadınların saygın ve iyi bir evlilik hayatı olacağına inanılıyordu.
Etiketler:
Ayak küçültme,
Çin,
Gelenek,
Li Yu
İnsülin Davranışlarımızı Etkiliyor
Güncel çalışmalar kandaki glikoz oranının irademizi etkileği yönünde. Kendimizi kontrol edemediğimizde yani irademize yenik düştüğümüzde kan şekerimizde bir düşüş meydana gelmiş olabilir veya beynimiz insülin oranlarına duyarsız kalmış olabilir. İnsülin, duygularımızı düzenlememize, dikkati toplamamıza, suç işlemekten ve agresif hareketlerden kaçınmamıza, dürtülerimize direnmeye yardım ediyor.Yapılan deneylerde insülin oranın düzenlenmesiyle hareketlerde ve duygularda iyileşme görülmüştür. Ayrıca alkol alan insanların bu tür kötü davranışları çokça sergilemesinin bir nedeni de alkolün kandaki glikoz oranını düşürmesi olabilir.
Kaynak: http://www.wsj.com/articles/how-the-brain-uses-glucose-to-fuel-self-control-1417618996
Kaynak: http://www.wsj.com/articles/how-the-brain-uses-glucose-to-fuel-self-control-1417618996
Etiketler:
alkol,
davranışlar,
duygular,
insülin,
irade,
kan şekeri
10 Ocak 2016 Pazar
Eşeysel Seçilim Hollandalı Erkeklerin Boyunu Uzattı
18. yüzyıla kadar Hollandalı erkeklerin boyları Amerikalı erkeklerin boylarından ortalama 8 cm kısaydı. Ancak sonra işler değişti ve Hollandalı erkeklerin boyları zaman ile ortalamanın üstünde yer almaya başladı. Amerikalı erkeklerin boyları son 200 yılda ortalama 6 cm artış gösterirken Hollandalı erkeklerin boyları son 200 yılda 20 cm artış göstermiştir. Hollandalı erkekler ortlama 184 cm boy ile şu anda Dünya'nın en uzun erkekleridir. Araştırmacılar bu boy uzunluğundaki hızlı artışın sebebini araştırmışlar ve araştırma sonucunda boy uzunluğundaki bu hızlı artışın altındaki nedeni eşeysel seçilim olarak tespit etmişlerdir. Kısacası Hollandalı kadınlar dünyadaki diğer kadınlara göre uzun boylu erkekleri daha fazla beğenmekte ve bu uzun boylu erkekleri kendilerine eş olarak seçmektedirler. Bu seçilimin uzun zaman boyunca devam etmesi sonucunda popülasyondaki uzun boylu erkek sayısı artmıştır ve böylelikle Hollanda erkekleri ortalama boy uzunluğu bakımından dünyanın ilk sırasına yerleşmiştir.
Kaynak: http://www.evrimagaci.org/fotograf/81/7376
Kaynak: http://www.evrimagaci.org/fotograf/81/7376
9 Ocak 2016 Cumartesi
Ensest Beynin Neresinde ?
Biz birçok farklı durumda iken beynimizin de birçok farklı bir bölgesi aktive olur. Aynı zamanda biz birbirine benzer iki farklı his içerisinde iken beynimiz bu his faklılığını algılayabilmektedir. Örneğin eşinize yada sevgilinize duyduğunuz aşk (cinsel aşk) ile anne yada babanıza duyduğunuz aşkın (maternal aşk) beyninizde yarattığı etkilerde bir takım faklılıklar vardır. Bunun en güzel örneği eşinize karşı duyduğunuz cinsel bir aşk esnasında beyindeki hipotalamus bölgesi aktive olurken anne yada babanıza duyduğunuz aşk esnasında bu bölge aktif olmaz. Hipotalamusun aşk ilişkisinde aktif olması ilişkiye cinsel bir yönelim katar. Hipotalamustaki bu farklılık nedeniyle eşinize karşı cinsel bir yönelim duyarken anne yada babanıza karşı cinsel bir yönelim duymazsınız.
6 Ocak 2016 Çarşamba
İkna İçin Bir İpucu
Günlük yaşamımızda vaktimizin bir kısmını birilerini bir şeylere ikna etmekle harcarız. Peki nasıl daha kolay ikna edebiliriz? İnsanlar küçük bir isteğinizi bir kere kabul ettiklerinde arkasından gelecek ilk istekle bağlantılı ikinci isteği kabul etmeye daha eğilimlidir. Bu tekniği neredeyse tüm pazarlamacılar bilir, düşük fiyatlı bir ürünü bir kere sattıktan sonra daha yüksek fiyatlı ikinci ürünü satma olasılıkları daha yüksektir. Sosyal psikologlar buna "aşamalı arttırma olgusu" demektedir. Birinden bir şey istemeden önce konuyla alakalı daha küçük bir şey isterseniz karşınızdaki kişinin asıl isteğinizi kabul etme olasılığı artar.
Neye İnanıyorsak O Gerçek Olur
Sosyal yaşamda insanların diğerlerinden ve kendilerinden beklentileri vardır. Beklentilerimiz, izlenimlerimiz, kalıp yargılarımız hayatımızı ciddi biçimde etkiler. Bir kişi hakkında oluşturduğumuz izlenim o kişinin konuşkan, samimi olduğu yönündeyse istemsiz olarak o kişiye karşı daha ılımlı ve o kişiyle konuşmaya daha eğilimli oluruz ve kişiden aldığımız geri bildirimde yine konuşmayı arttırıcı yönde olur. Yani baştaki beklentimizi yerine getirmiş oluruz. Buna sosyal psikolojide "kendini doğrulayan kehanet" denir. Aynı duruma ebeveyn çocuk arasında ve öğretmen öğrenci arasında rastlarız. Eğer çocuğa sürekli dağınık, tembel, yaramaz denilirse çocuk gerçekten o özelliklere sahip olur. Olaya kendimiz açısından baktığımızda ise bir şeyi gerçekten yapabileeceğimize inancımız varsa onu gerçekleştirmek için çaba harcarız, eğer vazgeçmişsek zaten çoktan kaybetmişizdir.
4 Ocak 2016 Pazartesi
Düşünceleriniz Uykunuzu mu Kaçırıyor ?
Uzun zamandır geceleri sürekli gelecek planlarınız ile ilgili endişeler duyuyor, yapacaklarınız hakkında ve yaptıklarınızın sonuçları hakkında kaygılanıyor bu nedenle uyuyamıyor musunuz? O zaman sizde kronik stres bozukluğu olabilir. Kronik stres bozukluğu sempatik sinir sisteminin uzun süreli aşırı aktivitesinden kaynaklanır ve bu aşırı aktivasyon strese girmenizi sağlayıp uyumanıza engel olabilir. Bu uyku sorunun giderilmesi için sempatolitik ilaçlar kullanılmaktadır. Nitekim uyku ilaçları büyük oranda sempatolitik(sempatik sinir sisteminin etkisinin ortadan kaldırılması) bir etki yaratır. Böylece bu ilaçlar sakinleşmenizi ve uyumanızı sağlar. Ancak bu bilgilerin yanında tıbbi tedavi ilaçlarının sadece bir etkisinin olmadığı yan etkilerinin de olduğu unutulmamalıdır.
3 Ocak 2016 Pazar
Her Şeyi Hatırlayabilmek İster Miydiniz?
Hipertimestik Sendromu (Unutamama Sendromu) yaşayan Jill Price hafıza ile ilgisi olan hiçbir şeyi unutmuyor. Price seneler önce girdiği marketten hangi şampuanı aldığına kadar en ufak ayrıntılara kadar her şeyi hatırlıyor. Bunun sandığımız kadar iyi bir şey olmadığını, kötü anılarını da unutamadığını her fırsatta dile getiriyor.Hafıza üzerine yapılan çalışmalarda buna neyin neden olabileceğine dair herhangi bir şey bulunamamıştır. Ancak nörobilimciler buna çocukluk yıllarında yaşanan bir travmanın neden olabileceğini söylüyor. Jill Price çocukluğunda ailecek taşınmaları sonucu yaşadığı çevreden uzaklaşmak zorunda kalmıştır, onun yaşamak istemediği ama yaşadığı bu olay belki de bu sendromunun nedeniydi.
İlk Aşkınızın Kim Olduğunu Hepimiz Biliyoruz
Freud psikoseksüel gelişim kuramında çocukların haz odaklarını ve bu hazı gidermeye yönelik davranışlarının engellenmesinin kişilik üzerindeki olumsuz etkilerini açıklamıştır, Örneğin psikoseksüel gelişimin fallik döneminde (3-6 yaş) çocuğun haz odağı cinsel organıdır. Bu dönemde erkek çocukları annelerine kız çocukları ise babalarına karşı cinsel ve duygusal bir ilgi(oedipus ve electra kompleksi) duyarlar yani aşık olurlar ve aynı cinsiyete sahip ebeveyninin yerine geçmek isterler. Erkek çocukları bu dönemde bu oedipus komplesi nedeni ile babası tarafından cezalandırılarak cinsel organının kesileceği korkusunu (kastrasyon) yaşar. Bu nedenle 3-6 yaş aralığında erkek çocukların sünnet edilmemesi gerekir.
2 Ocak 2016 Cumartesi
Bağımlılıkların Temeli Bebeklikte Oluşuyor Olabilir mi?
Duygusal Etki Yaratmanın Basit Bir İpucu
Sağ kulağımızdan gelen ses dalgaları büyük oranda beynimizin sol yarıküresinde çözümlenirken, sol kulağımızdan gelen ses dalgaları sağ yarıküresinde çözümlenir. Sol yarıkürenin analitik çözümleme ve indirgemeci algıda daha baskın bir görevi varken sağ yarıkürenin yaratıcılık, yenilik ve duygulanımda daha belirgin bir görevi vardır. Yani sol kulağımızdan giren ses dalgaları beynimizin sağ yarıküresinde çözümlenirken bu çözümlemenin çeşitli duyguları uyandırma olasılığı daha yüksektir.Günlük yaşamımızda bu bilgiyi duygusal olarak etkilemek istediğimiz kişinin sol kulağına seslenip o kişide çeşitli duygular uyandırmasını sağlayarak kullanabiliriz
Zıt Kutuplar Birbirini Çekmiyormuş
Bilinenlerin aksine insanlar kendilerine benzer insanlardan daha çabuk etkilenir. Psikologlar yapılan araştırmalar sonucunda zıt kutupların aslında birbirini çekmediğini ortaya çıkardı. Biz kendimize benzer insanların düşünce ve görüşleriyle aynı fikirde olmaya eğilimliyiz. Bir kişinin siyaset, din, dünya görüşü, yaşam felsefesi, hayat tarzı, yetişme stili ne kadar bizimkine benzerse o kişiyi o kadar yakın hissederiz. Bu sadece arkadaşlık ya da iş ilişkilerinde değil aynı zamanda romantik ilişkilerdede aynı şekildedir, yani kendimize benzeyen insanları beğenme eğilimimiz daha fazladır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)